Dünyadaki en son teknolojiyle, en iyi ve en kaliteli ürünü en ucuza üretiyor olsanız bile, bundan kimsenin haberi yoksa bu
ürünün ne size ne de tüketiciye fayda sağlamasını bekleyemezsiniz.
Markalaşma süreci dikkatle ele alınması gereken bir süreçtir.
Doğru adımların atılması markanızı istediğiniz yere taşıyacaktır.
Dünya’da bu görüşle hareket eden firmalar dünya markası olurken Türkiye’de firma sahipleri firma kurmanın marka yapmak olduğunu zannettikleri için, içlerinden bir dünya markası çıkaramamaktadırlar.
Bir markanın sağlıklı yaşayabilmesi için doğduktan sonra mutlaka reklama ihtiyacı vardır.
Markaların reklam bütçesi, bir ülkenin savunma bütçesi gibidir.
Bu bütçeler sizin rakiplerinizden ayrışmanızı sağlarken aynı zamanda pazar payını rakiplerinize kaptırmanızıda engeller.
Stratejiyle ilgili düşüncelerin kökeni, Milat’tan önce 6000 yıllarında yaşamış, Çinli filozof Sun Tzu ’ya dayanır.
“Uzun bir savaştan kimsenin karlı çıkmayacağını, saldırının düşmanın zayıf karnına yapılması gerektiğini, hızlı hareketin önemini ve inisiyatif kullanmanın (hamle yapmanın) savaşın kaderini belirleyen en önemli özellik olduğunu” ilk önce Sun-Tzu söylemiştir.
Herkes ne olacağını merak ediyor ve kimse neler olabileceği hakkında bir bilgiye sahip değil.
Neler olur düşünmek bile istemiyor.
Ama asıl düşünülmesi gereken “Nasıl yaparız da daha iyisi olur” sorusu hiç kimsenin aklına gelmiyor…
Sus konuşma sen ne bilirsin, dur yapma beceremezsin…
Sürekli engellenerek büyüyen bir toplumda Dünya Markalarının en üst sırada yer almasını ve o toplumun kendi markasını çıkartamamış olmasını neden yadırgıyoruz acaba?